25 Eyl 2007

losercik

tanrı beni sınıyor.bundan supheliydim ama bugün emin oldum.anlattığım gibi ingilizceyle aramda büyük bir çekişme var .ben ne kadar ögrenmek istemezsem kendiside bana ögrenmem gereken durumlar yaratıyor.zaten işyerinde binbir türlü sıkıntı yaşamışım bir izin gunum var ondanda bir hafta boyunca yasadıgım yüzeysel sohbetler yerine konusmadan gecıreyım diyorum , mahallemdeki sık sık gittiğim bara gidiyorum , orda oturur konuşmadan birkaç bişey içer eve giderim diyorum.yanımdaki sandalyeye bir adam geliyor bidi bidi ingilizce bişey soyluyor gulumseyıp kafamı cevırıyorum.bana donup'' ingilizce bilmiyorsun sanırım ''diyor ve bunu hala ingilizce diyor , bende suratına bakıp ''a little'' diyorum.ama içimden ''bilmiyorum lan bilmiyorum nolucak dövücenmı he, vur hadı vur'' gıbı diyalog hayallerı kurup kafamda adamı tekmelıyorum.nedir bu ya .sanki ingilizce konusturma klub'ü gıbı birşey varda bu ay beni secmısler .her dakika yüzüme yüzüme vurup ogreneceksıın baskısı yapıyorlar.yok kardesim , ingilizce ögreten hap cıkana kadar ögrenmeyeceğım.rüyalarımda bile bir sürü sarısın , renkli gozlu , bej renkli dumduz kıyafet giyen salak ingilizler , yag satarım bal satarım' ı ingilizce soyleyip beni ortada izliyorlar sonrada 'hahaha stupid' deyip laylay koşarak gidiyorlar.ama bu gece hazırlıklıyım , birdaha oyle bırsey yaparlarsa 'fuck you' diyeceğim ve gidip alman bira evinde 'hay hitler' diye bağıracağım.hıh

23 Eyl 2007

ay hate engliş ok beybi

işyerimde ingilizce bilmeyipte nasıl hala barınabıldıgımı merak eden girişimci barmaidler :) adına bu yazıya baslayacagım , bismıllah.
hatırlarsanız bir önceki yazımda , ki hatırlamıyorsanız hıc okumayın benı kardesım , dıye sinirlenmenin alemi yok dimi şimdi ,evet yok.
ne dıyordum bır onceki yazıda içine kapanık turk kızı rolüm sayesınde ıngılızceden bıraz yırtmıs olsamda gecen gunler boyunca bunu yediremedim ve artık esprılı kız halıne büründüm .fakat inanın bunda benım hıcbır cabam olmadı.sanırım bu sahıslar benım ingilizce konusma cabalarımı esprı zannedıp gulmus bulundular.adam 'one Jameson please' derken ben 'nice to meet yoou' dıyıp adamı guldurmus fakat jameson adlı vıskıyı arkamda gorup ırkılmısımdır.insan baskı altında bildiği seyıde unutuyor.guzelım black label adlı vıskıyı ısteyen adama ''oo yeeaa klark gable , the famous name '' deyıp zaten eblek olan suratında esprı yaptıgımı zanneden dıger eblek ıfadeyı olusturdugumu görse patron kişisi , benı ayakta alkıslayıp hazır ayaktayken bırde tekme koyacak hale gelırdi.
şimdi ben bar konusunda toy degılım bir cok kokteyli , içkiyi vesaire biliriım , fakat sanki bunu ıngılızce konusunca yanlıs yapacakmısım gıbı korkuya kapılıyorum.tabi boyle ınsan gıbı bir bir gelmıyorlar . 500 kişi bır anda one coke , one mohito , one bılmem ne dıye bagırıyor , zaten topuklu ayakkabı gıymek gıbı bır salaklıgım olan ben , ordan oraya sekip bırde ingilizce konusmaya calısıyorum.
en son turkceyı hıc bılmedıgını dusundugum bır cocuga 'bana bak sayıp duruyorsun senı var ya alkol manyagı yaparım denyo' demiş sonra cocugun ''oluurrr'' dıyen o pis turk yavşamasını gorunce her ıngılızce konusanın ingiliz olmadıgını anlamısımdır.ingilizce evrensel bır dil ve bizim salak turklerde ingilizce konusmaya bayılıyor.ve bende her ıngılızce konusan türke karsı bır nefret olusmasına yardımcı olan bır duygu olusuyor.ay ne korkunc :P

mola anlarında kacınılmaz olarak ingilizce konusmak zorunda kaldıgım iş arkadaslarım da buyuk bır ıhtımal benı salak zannedıyor ve bır cok turk arkadasımdan benı daha ıyı tanımıs oluyorlar.neden ; cunku ben gercekten salagım.yanımda üniversitede ogrendıgıme güvendiğim this is a table, this is a pencil gıbı cumleler hazır bekledıgı için taşımak zorunda kaldıgım salak kalemler ve mola yerındekı zavallı masa sayesınde dıyalogumun arttıgına ınanıyorum
'aaa loook thıs is a table hahahaha ' gıbı salak esprılerımle dıyologa gırme cabalarımı sanırım yavşak türk acıklamalarıyla kafalarında gecıstırıyorlar.yok ya abartıyorum , durum o kadar vahim değil . arada konusuyorlar , bak şöyle dedı falan dıye benden daha kotu durumdakılere acıklama yapıyorum , en azından onlar beni birşey sanıyor.
one beer , tuu iki hahahha ha ha oofff

13 Eyl 2007

ays ays beybi


yeni işime başladım.normal insanların uyuduğu saatte uyumayarak ülkeme yararlı olmaya çalışan ben kendime pek uygun olmasada uyku düzenime uygun olan akşam 6 sabah 6 arası çalışabileceğim bir iş buldum.çalıştığım yer yabancı ortaklı bir klup.herkes ingilizce konuşuyor benide işe alırlarken ingilizce biliyormusun diye sorduklarında - eehmm öhhm biliyorum tabi ama biliyorsunuz nankör bir dil konuşulmayınca unutuluyor bıdı bıdı gibi saçmalıklarımla kafalarını karıştırmış cümlenin uzunlugundan sıkılan patronlarda bildiğimi varsaymak zorunda kalmışlardı.
şimdi patronların hepsi yabancı , çalışanlar yabancı , birkaç benim gibi klasik -ingilizce anlıyorum ama konuşamıyorum abi, diyen denyo daha var.her nekadar ingilizcesi benim gibi olan iş arkadaşlarıma kasılmasınlar diye -yaa söz önemli değildir , mimik önemlidir gibi vaazlar versemde gözlerinde ''bok önemli değil ozaman sen konuş adamlarla'' bakışlarını görüp -tabi öğrenmekte lazım , diye kıvırıyorum. barmaidlik yapıpta ingilizceye bu kadar ihtiyaç duyacagımı tahmın edememiştim tabı.ne vardiki beer diycem , wine diycem ,votka dıycem vesaıre dıyordum.ama öyle değilmiş.insanlarla nasılsınız napıyorsunuz gıbı gunluk konusmalarıda yapmak gerekırmıs. adam gıbı içkinizi soyleyın için kardesım bana nıye soru soruyorsunuz.benım o anda sorduklarınıza cevap verırken yamulan , zırtmırt dıye yandan konuşan ve bır an once kacmaya calısan halimı sevıyor bunlar kesın.bazen sadece tebessum edıp duruyorum soyledıklerıne , sankı hep komık seyler soylemek zorundalarmıs gıbı.buna ragmen patron gelıp benı kutladıgı zaman bir türkun ingilizce bılmesede başarılı olacagını gostermıs olmanın sevıncıyle ı love me dıyebıldım. dur ya tebrıkmı ettı acaba,kovmus olmasın ama tebessum edıyordu , belkıde -ya kızım sen ne salak bıseysın seni kovardım ama hep tebessum edıyorsun,kovamıyorum da demıs olabılır.en son yurt dısından getirdıklerı garson dost olmak adına bana soru sordugunda yıne o salak tebessumu agzıma yapıstırmıs ve ıtıraf edıyormus gıbı kulagına yaklasıp ay kent spik ingiliş bat lörnnn demiş benden kacarak uzaklasmasını saglamıstım.neyse şu anki pek konusmayı sevmeyen içine kapalı ama ıyı calısan imajımı daha ne kadar surdurebılırım bılmıyorum.bide farkettımkı gercekten bız türkler konusamadıgımız işlerde daha çok çalışıyoruz.ben sırf gözgöze gelmıyımde konısmıyım dıye barı 15 kere temızleyıp ,hiç varolamayan bir sürü kokteyl yarattım bile .uf ingilizce senden kactım kactım sonunda yıne beni rezıl etcek bı yer buldun.
fak ingiliş :)

4 Eyl 2007

De bakem kimsin sen? Sıyrııık


evettt bu kadar uzun zamandan sonra kendimin de çok gülebileceği birşey yazmalıyım diyerek bilgisayarın başına oturduysam da aklıma bilgisayar ve baş bağlantılı bir sürü salak espri dışında birşey gelmemiş olduğu için yazmayı ertelemiştim.diyceksiniz ki ;peki şimdi neden ertelemedin de bu devrik cümle dolu yazına başladın.
bilmiyorum , engeleyemedim . küççücük olan okur sayımıda bu saçmalıklarımla kaybedicek olma düşüncesi bile beni durdurmadı.canım sıkkın.gerçi canım hep sıkkın ama bu sefer yaşadıklarından eğlenen ve bu sıkıntıyı atlatmak için kendine eğlenceyi çerez eden sıkkınlıklardan değil.bir sebebi yok.keşke sadece bir sebebi olsa bir çok sebebi var ve bu sebeplerde beni , leblebiyi bir çırpıda tükettiğim gibi tüketmekle kalmayıp boğaza kaçan leblebi gibi şuracığımda bir yumru oluşturmakta.niye hep leblebi diyorum ya acıktım yada lebleb; hebelep hübelep diye delirmenin başlangıcı olabilir.neyse
yeni bir işe başlıyacağım daha az yazma fırsatım olacak diye heyecanlanmış olabilirim.biliyorsunuz insan vakti varken aman sonra yaparım diye yapmaz ama vakti olmayınca herşeyi yapmak ister.
bu boş vaktimde bol bol nasıl olsa bir daha izlemem diye tv deki dizilere sardım.garip yıllarca karşı olup oturmadığın tv başında gün gelip tüm vaktini geçiriyorsun.ilerde seda sayanın programına katılıp -seda ablaaağğğğ diye bağırıp alkış tutarsam şaşırmayacağım.
o kadar çok dizi fragmanı varki hepsini ezberledim.artık her telefon yada kapı çaldığında -de bakem kimsin sen ? diye sormadan duramıyorum hadi bunu geç cevap olarak-pusaaatt diye bağırmazlarsa muhatap olmuyorum.
en çokta -plastik dünyanın naylon karakterleri- diye bağıran fragmanla sarsılıp ''ulan , spastik hülyanın saylon krakerleri de ne be'' diye düşünmüş , bu eblek düşünceli halimden yanımda gördüğüm 5 bira şişesiylen sıyrılmışımdır.sıyrık yaranın başlangıcıdır falan.
resim sayın Mustafa Horasan'a aittir.
www.mustafahorasan.com.ben kendisini çok takdir ederim girin sizde edin

3 Eyl 2007

geçip giden huhuuu


bir dogumgunu daha gectı bıttı.tahmınımden daha ıyıydı.10 15 yakın arkadaşım ve kacınılmaz olarak tabi ben.
dogumgunumu nadir kutladıgım ıcın fazla şımarıp saat 11.30 da sarhoş olmuş vaziyetteydim.ayrıca gözlerim gelen bir kaç hediye paketindeydi.inat edip açmamış fekat içlerinde çaktırmadan ne olduğunu merak etmekle meşgul olmuştum. sonra açarım diye attığım havadan dönemezdim.salak gibide tam ortaya masanın üstüne koymuştum.arada paketleri elimle yokladım da biraz rahatladım.
neyse bu gerginlikle şişelerin dibine doğru ilerledim.zira artık o neşeli doğumgunlerı uzaktı cunku yaş ilerliyordu.dogumgünü kutlamalarıda degısıyor yaşla.bebekken sen farkında olmadan ınsanlar kutluyor ,çocukken evde , gencken dısarda kulupte , orta yaşta yine eve ,yaslandıkca meyhane dahada yaslandıkca huzurevınde yada bebekken oldugun gibi sen öylece dururken yapyaşlı , cevrendekilerın kutladığı bir yerde.
hayat işte.yınede güzeldi.arkadaşlarım vardı orda olanda olmayanda.tabi pastamda